Sosyal Medya

Kanserde Beslenme

Kanserde Beslenme

Kanserde Beslenme

Protein ve Kanser

 Yüksek miktarda hayvansal protein alımı kanser ile ilişkilendirilmektedir. Bunun nedenlerinden birisi yüksek miktarda hayvansal protein alındığında doymuş yağ tüketiminde de artış olmasındandır. Yapılan çalışmalarda doymuş yağ tüketimi ile meme, prostat, rahim, kolorektal, pankreas ve böbrek kanserleri kanser arasında ilişki olduğu bulunmuştur.

Ancak yine de bu kanserlerin proteinle mi ya da doymuş yağ alımı ile bağıntılı olduğu tam olarak açıklanamamaktadır. Yağ içeriği yüksek et ve işlenmiş et tüketimi yerine alternatif protein kaynakları olan balık, tavuk sağlıklı pişirme yöntemleri ile tüketilmelidir. Nitrat, nitrit gibi katkı maddeleri içeren ürünlerden ( sucuk, sosis, salam vb.) uzak durulmalıdır.

Vitaminler ve Kanser

Vitaminlerin genellikle kanser oluşumunu önledikleri belirtilmektedir. Vitaminlerin günlük önerilen miktarlardan az alınmasının kanser riskini arttırdığı bildirilmiştir.

-Mineraller ve kanser: İnsan vücuduna minerallerin çoğu içecek ve yiyeceklerle, bir kısmı hava yoluyla bazıları da deri ile alınır. Bazı mineraller kanserin oluşmasını önlemeye yardımcı olurken bazıları da kansere neden olur.

 Bazı minerallerde alım miktarına göre her iki şekilde de etki göstermektedir. Kanser oluşumuna neden olan başlıca mineraller nikel, kadminyum, kurşun, asbest (amyant) ve arseniktir. Kanserden koruyucu minerallerin başlıcaları selenyum, iyot, çinko, molibden, kalsiyum ve demirdir.

Şişmanlık ve Kanser

Besinlerle alınan enerjinin, gün boyu harcanan enerjiden daha fazla olması sonucu vücutta yağ olarak birikerek şişmanlığa neden olmaktadır. Genellikle şişmanlık kalori değeri yüksek besinlerin sürekli,  aşırı tüketiminden ve fiziksel aktivitenin azlığından kaynaklanmaktadır. Şişman bireylerde kanser normal kilolulara göre daha yüksek oranda görülmektedir.

Bütün bunlardan ötürü hareketli bir yaşam tarzı alışkanlık haline getirilmelidir. Haftada 3-4 kez yapılan, 30-60 dakikalık orta şiddette fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerinde olumlu etkileri vardır. Yapılan çalışmalarda fiziksel aktivitenin kanser riskini de azalttığı gösterilmiştir.  Fiziksel aktivite yaparak vücut ağırlığı kontrolü de sağlanmaktadır.

Alkol Sigara ve Kanser

Bağımlılık yapan bu iki maddenin ayrı ayrı kullanımlarının yanı sıra birlikte kullanıldıklarında da kanser riskini daha da arttırdığı bilinmektedir.  Bu nedende alkol ve sigara tüketimi sınırlandırılarak tamamen sonlanmalıdır.

Yağ ve Kanser

Yağlar vücudun enerji deposu olup vücutta sentezlenemeyen elzem yağ asitleri ve yağda eriyen vitaminlerin alınması için gereklidirler.Yağın her çeşidinin (sıvı veya katı, hayvansal veya bitkisel) fazla tüketilmesi özellikle prostat, meme, testis, rahim, yumurtalık ve kolorektal kanserlerinin oluşum riskini arttırmaktadır.

Bu nedenle yağ alımını azaltmak için yemekler az yağ ile pişirilmeli özellikle et yemeklerine ilave yağ eklenmemeli kendi yağında pişirilmelidir. Doymuş yağların tüketimi azaltılarak doymamış yağ tüketimi arttırılmalıdır. Bitkisel sıvı yağlar tercih edilmelidir. Yağ çeşidi ve tüketimi belirli bir denge içerisinde olmalıdır.

Karbonhidrat ve Kanser

Karbonhidratlar başlıca enerji kaynağımızdır. Yiyeceklerimizde en çok bulunan besin ögesidir. Başlıca çay şekeri, pekmez, bal, ekmek, sebze, meyve, kurubaklagil de bulunmaktadır. Et, balık ve tavukta az miktarlarda nişasta bezeri ‘glikojen’ denen karbonhidrat bulunmaktadır.

Sebze, meyve, kepeği ayrılmamış tahıl ve kurubaklagillerde bir karbonhidrat türü olan posa (lif) bulunmaktadır. Posanın fazla alınması kabızlığı önleyerek barsakların düzenli olarak çalışmasını sağlamakta ve kolon-rektum kanserleri oluşumunu engelleyebilmektedir.

Besin Pişirme Yöntemleri ve Kanser

Pişirme yöntemlerinden biri olan mangalda pişirme yöntemi sağlık açısından güvenilir bir yöntem değildir. Mangal kömürüne yakın olarak pişirilen besinlerde sağlık açısından zararlı maddeler oluşmakta ve kanser riskini arttırmaktadır. Yine aynı şekilde kızartma, kavurma, közleme, tütsüleme gibi hatalı pişirme yöntemlerinin yerine haşlama, fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemler tercih edilmelidir.

Turpgiller

Turpgiller ;

Brassica cinsi bitkilerin bir parçasıdır. Brokoli, roka,  çin lahanası, brüksel lahanası, lahana, karnıbahar, turp, şalgam, su teresi gibi sebzeleri içermektedir

Diğer birçok sebze gibi kanseri önlemede sinerjistik bir şekilde çalıştığı öne sürülen çeşitli besinlerin ve fitokimyasalların iyi bir kaynağıdır(1).

Karotenoid (beta-karoten, lutein), vitamin C, E, K, folat ve mineraller gibi besin bileşenleri açısından  zengin olup iyi bir posa kaynağıdır. Buna ek olarak glukozinolatlar olarak bilenen kükürt içeren kimyasalları içermektedir. Bu kimyasallar  acı tat ve aromadan sorumludur(1,2).

Sindirim sırasında (çiğneme ve sindirim)  glukozinolatlar, indoller, nitriller, tiyosiyanatlar ve izotiyosiyanatlar gibi biyolojik olarak aktif bileşikler oluşturmak için parçalanmaktadırlar. Indol-3-karbinol ( indol) ve sulforafan ( izotisiyonat) olası antikanserojen etkileri açısından üzerilerinde en çok çalışılanlardandır(2). Ancak yapılan çalışmalarda bu bileşiklerin hücrelerde ve hayvanlarda antikanserojen etki gösterebilecekleri sonucuna ulaşılırken, insanlar üzerinde yapılan çalışmaların sonuçları netlik kazanmamıştır.

Indollerin ve izosiyanatların sıçan ve farelerde mesane, göğüs, karaciğer, kolon, akciğer ve mide gibi çeşitli organların kanser gelişimini inhibe ettiği bazı çalışmalarda görülmüştür. Ayrıca laboratuarda yetiştirilen hücrelerle yapılan deneyler ve hayvan çalışmaları bu bileşiklerin kanseri önlemede yardımcı olabilecek potansiyel yolları göstermiştir.

  • Turpgillerde yer alan glukozinolatların yapılan invitro deneylerde ve hayvan çalışmalarında;

1.DNA hasarından hücreleri koruyabilecekleri,

2.Karsinojenleri inaktive edebilecekleri,

3.Antiviral, antibakteriyal ve antiinflamasyon özellikler taşıyabilecekleri,

4.Hücre ölümüne (apoptozise) neden olabilecekleri ve,

5.Anjiogenezi ve metastazı inhibe edebilecekleri gösterilmiştir

Raporun bu kısmında turpgillerin olası antikanserojen etkilerinin değerlendirildiği birtakım çalışmalara örnekler verilmeye çalışılacaktır; 

İNSAN ÇALIŞMALARI

İnsanlar üzerinde yapılan araştırmalar turpgiller ile kanser riski arasında çelişkili sonuçlar göstermiştir.

Turpgillerin tüketimi ile ortaya çıkan olası antikanserojen etkiyi inceleyen insan çalışmalarına şu şekilde örnekler verilebilir;

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, İsveç ve Hollanda'da yapılan çalışmaların meta-analizinde turpgiller tüketimi ile göğüs kanseri riski arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır (7).

Ülkemizin de aktif 24 üyesinden birisi olduğu IARC’ın (DSÖ Ulusal Kanser Araştırması Ajansı) yürüttüğü Avrupa prospektif kanser ve beslenme araştırmasında meyve ve sebze tüketimi ile prostat kanseri riski arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda;

oSebze ve meyve tüketimi ve tüketilenile prostat kanseri riski arasında önemli bir ilişki görülmemiştir(8).

Sağlık profesyonelleri takip çalışmasında 1986-2000 yılları arasında izlem yapılmış ve prostat kanseri ile turpgillerin tüketimi arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Ayrıca;

  1. oGenç yaş grubunda turpgillerin tüketilmesi ile ileri yaşlarda prostat kanseri görülme riskinde azalma olduğu,
  2. oProstat kanser gelişimi erken yaş döneminde başladığından ileri yaş grubunda turpgil tüketiminin prostat kanseri gelişme riskini azaltmadığı belirtilmiştir.
  3. Hollanda Diyet ve Kanser Kohort çalışmasında, Hollandalı kadın ve erkekler arasında en yüksek turpgil tüketen (ortalama 58 gr/gün) bireylerin en düşük turpgil (ortalama 11 gr/gün) tüketen bireylere göre kolon kanserine yakalanma olasılığının daha düşük olduğu bulunmuştur. Ayrıca bu çalışmada kadınlarda yüksek oranda turpgil tüketimin artan  rektal kanser riski ile ilişkilendirilmiştir (10).